5 Ocak 2017 Perşembe

Akın Ünver’den ‘Ideology, Political Agenda, and Conflict: A Comparison of American, European, and Turkish Legislatures’ Discourses on Kurdish Question’


Yrd. Doç. Dr. Akın Ünver (1982-)[1], Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde öğretim üyesi olarak çalışan yurtdışı tecrübeli genç bir Türk sosyal bilimcidir. Ünver’in 2017 Ocak tarihli All Azimuth dergisinden yayınlanan makalesi “Ideology, Political Agenda, and Conflict: A Comparison of American, European, and Turkish Legislatures’ Discourses on Kurdish Question” (İdeoloji, Siyasi Gündem ve Çatışma: Amerikan, Avrupa ve Türk Yasama Meclislerinde Kürt Sorusu Söylemlerinin Karşılaştırılması)[2] adlı makalesi, Kürt Sorunu konusunda son dönemde yazılan ilginç bir çalışma olarak dikkat çekmektedir. Bu yazıda, bu makale özetlenecektir.

Akın Ünver

Yrd. Doç. Dr. Akın Ünver’e göre; Türkiye’de hakkında pek çok şey yazılmasına karşın, Kürt Sorunu veya Kürt Sorusu hakkında söylemlere dayalı linguistik çalışmalar yok denecek kadar azdır. Bu nedenle, yazar, bu makalesinde, birbirlerini tamamlayıcı olarak düşündüğü nicel ve nitel bazı araştırma yöntemleri kullanarak, Kürt Sorunu’nu söylem analizi metodolojisiyle incelemek ve bu alanda geliştirilen söylemlerden yola çıkarak, ABD, Avrupa ve Türkiye’deki yasama organlarının farklı bakış açılarını ortaya koymak istemektedir. Yazarın temel hipotezi ise şu şekildedir; muhafazakâr-sağ politikacılar Kürt Sorunu’nu daha çok bir güvenlik ve terörizm olgusu olarak söylemlerine yansıtmakta ve buna uygun politikalar geliştirmektedirler. Liberal siyasetçilerse, bu sorunu daha çok insan hakları ve demokrasi eksikliği perspektifinde ele almakta ve bu söyleme uygun çözüm önerileri geliştirmektedirler. Yazar, bu araştırmasını yürütebilmek için, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), Avrupa Parlamentosu (AP) ve ABD Kongresi’ndeki (Senato ve Temsilciler Meclisi) arşivlerden bulduğu Ağustos 1990-Şubat 1999 dönemindeki tutanakları, araştırmasının hammaddesi olarak kullanmıştır. Yazara göre; Kürt Sorunu’nun çözülebilmesinin önündeki en büyük engel, Türk yasama meclisi ve genel olarak Türkiye siyasetinde, bu konunun salt bir güvenlik ve terörizm konusu gibi ele alınmasıdır.

Yazar, detaylı metodolojik açıklaması ve örneklemesi ardından, çalışmasının sonuçlarını özetlemektedir. Araştırmanın temel bulguları, üç farklı araştırma ünitesinde (Avrupa Parlamentosu, ABD Kongresi, TBMM) şöyle özetlenebilir:

Avrupa Parlamentosu
  • Avrupa Parlamentosu’nda, belirtilen dönemde (1990-1999), Kürt Sorunu’na 563 defa doğrudan referans yapılmıştır. Bu soruna en çok referans yapan ülke milletvekilleri şöyle sıralanmıştır: Almanya (% 19,89), Yunanistan (% 19,71), Birleşik Krallık (% 12,61), Fransa (% 11,19), Hollanda (% 10,65). Tüm diğer ülkeler ise % 25,95 düzeyindedir. Almanya özelinde, bu konuyu hayatının en temel siyasi meselesi haline getiren ve yoğun referanslarıyla ülkesini listede üst sıralara çıkaran milletvekili Claudia Roth’dan da özel olarak bahsetmek gerekir.
  • Avrupa Parlamentosu’nda Kürt Sorunu konusunda milletvekilleri en çok konuşan ülkeler, Kürt nüfusu daha fazla olan ülkelerdir. Dolayısıyla, bu konuda Kürt diyasporasının etkisinden ve iç siyasi kaygılardan söz etmek yerindedir diye düşünülebilir. Nitekim 1995 yılı tahminleri dikkate alınırsa, Almanya’da 600.000, Fransa’da 100.000, Hollanda’da 70.000 civarında Kürt nüfus yaşamaktadır. Ancak bu hipotez, çok az Kürt nüfus barındıran Yunanistan ve Birleşik Krallık gibi ülkelerin üst sıralardaki konumunu açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Nitekim Kürt nüfus oranlarına göre milletvekili referanslarının sıklığı açısından bir sıralama yapılırsa, Kürt Sorunu’na en fazla vurgu yapan ülkeler İtalya, Yunanistan ve Birleşik Krallık olarak sıralanmakta ve Almanya ve Fransa gibi ülkeler çok gerilerde kalmaktadır. Dolayısıyla, bu hipotez, araştırma sonucunda doğrulanmamaktadır; Kürt nüfusun yoğunluğu, Kürt Sorunu referansı konusunda doğrudan bir etken gibi gözükmemektedir.
  • Bir diğer hipotez ise şu şekildedir: Avrupa Parlamentosu’nda Kürt Sorunu’na en fazla referans yapan ülkeler, daha fazla sandalyesi olan ülkelerdir. Hakikaten de, AP içerisinde çok sayıda sandalyesi olan Almanya, Fransa ve Birleşik Krallık gibi ülkeler toplam referans sayısında ilk sıralarda yer almaktadırlar. Buna karşın, milletvekili sayıları ile bir oranlama yapılırsa, ilk sırada yer alan ülke yine Yunanistan’dır. Yunanistan’ı, Hollanda, Belçika, Almanya ve İsveç takip etmektedir. Dolayısıyla, bu hipotez de tam olarak doğru kabul edilemez.
  • Bir diğer önemli bulgu ise şöyledir; Yunanistan, PKK şiddetini eleştirmek konusunda da en pasif ülke konumundadır. Yunan vekiller, bu konuyu sadece insan hakları ve demokratikleşme bağlamında ele alırken, 1990’lı yıllar boyunca PKK terörizmini yalnızca bir defa eleştirmişlerdir. Buna karşın, diğer AP üyesi ülkelerin milletvekilleri, PKK terörünü Türkiye’ye yönelik eleştirilerinden daha yoğun olarak eleştirmişlerdir. Bu bağlamda, Türkiye ile dış politika sorunları (Kıbrıs, Ege vs.) olan Yunanistan’ın, bu konuyu daha çok bir vasıta olarak kullandığından söz edilebilir. Konuyu demokratikleşme ve insan hakları bağlamında en yoğun ele alan ülke ise Almanya’dır.
  • İdeolojik açıdan bir tasnif yapıldığında; AP içerisinde Sosyalist Grup (PSE) bu konuda en aktif (% 31,53) siyasi yapı olarak dikkat çekerken, Birleşik Sol-Nordik Solu (GUE-NGL) da bir diğer aktif gruptur (% 23,24). Dolayısıyla, AP’de Kürt Sorunu’na daha çok solcu grup ve milletvekilleri sahip çıkmaktadır. Diğer gruplar ise şöyle sıralanmaktadır: Yeşiller-Greens % 13,69, Liberaller-ALDE % 12,61, Hıristiyan Demokratlar-EPP % 11,35 ve Bağımsız Grup % 7,56. Bu bağlamda, Kürt Sorunu’nu ideolojik olarak sol yelpazede yer alan grupların daha fazla önemsediği ve bu konuyu demokratikleşme ve insan hakları perspektifinde ele aldıkları somut bir gerçektir. AP içerisindeki sağ görüşlü grup ve vekiller ise, Türk Devleti gibi, konuyu daha çok güvenlikleştirme eğilimindedirler.
ABD Kongresi
  • ABD Kongresi’nde, Temsilciler Meclisi (380), Senato’ya (203) kıyasla Kürt Sorunu’nun daha yoğun şekilde ele alındığı bir ortam olarak dikkat çekmektedir. Ayrıca her iki mecliste de, Demokratlar (Temsilciler Meclisi: 207, Senato: 186, Toplam: 393) Cumhuriyetçilere kıyasla (Temsilciler Meclisi: 173, Senato: 17, Toplam: 190) Kürt Sorunu’na çok daha yoğun şekilde eğilmektedir. Ancak Demokratlar için, Almanya’daki Claudia Roth’a benzer şekilde, Senatör Dennis DeConcini’ye özel bir parantez açmak gerekir. Zira De Concini, partisi adına bu konuda sorumluluğu adeta tek başına üstlenmiş ve Kürt Sorunu konusunda Senato’daki söylemlerin yarısından çoğunu bizzat kendisi üretmiştir.
  • ABD Kongresi’nde, Demokratlar bu konuyu daha çok bir insan hakları ve demokratikleşme perspektifinde ele alırken, Cumhuriyetçiler konuyu güvenlik bağlamında ele almaya daha yatkındırlar. Buna karşın, DeConcini örneğinin de gösterdiği üzere, bu konuyu kabaca partisel bağlamda ele almak tam anlamıyla doğru olmaz; zira ABD’li Senatör ve Temsilcilerin kişisel görüş ve eğilimleri, bu alanda parti aidiyetlerine kıyasla çok daha baskın bir faktördür.
  • Bir diğer ilginç bulgu, Kürt Sorunu konusunda eleştirel söylem üreten Amerikalı siyasetçilerin, aynı zamanda İnsan Hakları, Ermeni ya da Yunan-Hellenik meclis gruplarına üyelikleridir. Nitekim birçok Amerikalı siyasetçi, Kürt Sorunu’nda Türkiye’ye yönelik eleştirel söylem üretirken, aynı zamanda bu gruplardan birine de üyedirler. Ayrıca Senatör ya da Temsilcilerin seçildikleri seçim bölgesindeki nüfus dağılımı da, söylemlerinin şekillenmesinde son derece etkili bir unsurdur.
  • Kongre’de Kürt Sorunu konusunda üretilen söylemlere bakıldığında; en çok kullanılan söylemin Türk devletinin “aşırı güç kullanımı” olduğu görülmektedir. Bu söylemde, güvenlik güçlerinin terörist ve sivil halkı ayrıştırmamasına yönelik eleştirel bir duruş söz konusudur. Bunun yanında, o dönemde Türkiye’nin silahlarının yüzde 80’ini ABD’den satın almasının da etkisiyle, Kongre'de Demokrat Başkan Bill Clinton’a yönelik son derece eleştirel yaklaşımlar da söz konusu olmuştur.
TBMM
  • 1990-1999 döneminde TBMM’deki partiler açısından Kürt Sorunu’na en yoğun referans yapma konusunda bir sıralama yapıldığında; ilginç bir şekilde İslamcı Refah Partisi’nin (RP) bu konuyu en çok gündeme getiren parti olduğu (273) görülmektedir. Refah Partisi’ni sosyal demokrat CHP-SHP (219) ve liberal-merkez sağ ANAP (212) takip etmektedirler. Bir diğer merkez sağ parti olan DYP vekilleri bu konuya 120 defa referans yaparken, Bülent Ecevit’in merkez sol DSP’si yalnızca 74, milliyetçi sağ MHP milletvekilleri ise yalnızca 29 defa Kürt Sorunu’na değinmişlerdir. Milletvekilleri sayısına göre bir ortalama yapıldığındaysa, ilk sırayı CHP-SHP almakta, onu RP, ANAP, DSP, DYP ve MHP takip etmektedir. Dolayısıyla, Kürt Sorunu, bu dönemde daha çok sol ve İslamcı siyasetin ana gündem maddesi olmuştur denilebilir.
  • Konuya seçim bölgeleri ve olağanüstü hâl altında yaşayan bir bölgenin vekili olmak/olmamak açısından yaklaşıldığındaysa, şöyle bir hipotez karşımıza çıkmaktadır: olağanüstü hal bölgelerinden seçilen milletvekilleri konuyu farklı odak noktalarından (insan hakları, demokratikleşme, güvenlik, yabancı ülke desteği, ekonomik azgelişmişlik) ele alırken, olağanüstü hal ilan edilmemiş bölgeleri temsil eden vekiller, konuyu daha çok yabancı ülke desteği ve güvenlik perspektifinden değerlendirme eğilimindedirler.
  • Kürt Sorunu konusunda TBMM’de liberal-sol ve devletçi-sağ perspektifler arasında bir ayrışma görülmektedir. Liberal görüş, bu sorunu ifade özgürlüğü ve azınlık hakları bağlamında ele almaya yatkınken, devletçi görüş mensupları, genellikle Türk milleti tanımının kapsayıcılığı ve vatandaşların eşitliği perspektifinde değerlendirmeler yapmışlardır. Bu noktada, devletçi-sağ görüş, Avrupa modernleşmesine 20. yüzyıl başlarında hâkim olan ulus-devlet temelli anlayışı benimserken, sol-liberal görüş, çağdaş demokrasi eğiliminden beslenmektedir.
Sonuç olarak, Yrd. Doç. Dr. Akın Ünver’in bu makalesi, literatüre özgün bir katkı olarak değerlendirilmelidir. Ancak konunun salt parlamentolar içerisindeki söylemler düzeyinde ele alınması, jeopolitik mücadeleleri ve devletler arasındaki rekabeti anlamakta yetersiz kalabilecektir. Bu nedenle, bu araştırma, bu konunun sadece bir parçası olarak değerlendirilmeli ve diğer alanlara da bakılmalıdır.


Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ


[1] Üniversite sayfası için bakınız; http://www.khas.edu.tr/cv/2317. Kişisel web sitesi için; http://www.akinunver.com/scholar/.

Hiç yorum yok: