28 Mayıs 2016 Cumartesi

Nükleer Silah Sahibi Ülkeler


İngiliz The Independent e-gazetesinin yaptığı son bir haberde belirtildiği üzere[1], ABD Başkanı Barack Obama’nın geçtiğimiz günlerde G7 zirvesinde yaptığı nükleer silahlardan arınma çağrısına karşın, dünyada halen 16.000 civarında (15.850) nükleer savaş başlığı bulunmaktadır. Bu alanda çalışmalarıyla bilinen Stockholm Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü’nün (SIPRI) yayınladığı 2015 tarihli yıllık, bu konuyu tüm detaylarıyla gözler önüne sermektedir.[2]

Nükleer güce sahip ülkeler ve nükleer başlık sayıları

SIPRI’nin yayınladığı 2015 tarihli yayın incelendiğinde[3], dünyada nükleer savaş başlıklarına sahip toplam 9 ülkenin bulunduğu görülmektedir. Bu ülkeler arasındaysa, iki ülke, Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya Federasyonu, diğerlerine göre çok daha önde durumdadır. Rusya, 7500 nükleer başlıkla dünyanın en büyük nükleer gücüyken, bu başlıkların 1780’i konuşlandırılmış ve kullanıma hazır, 5720’si ise kullanıma hazır durumda değildir. Toplam 7260 nükleer başlıkla dünyanın 2. büyük nükleer gücü olan ABD ise, bu silahların 2080’si kullanıma hazır durumda olan dünyanın en büyük aktif nükleer gücüdür. ABD, aynı zamanda 1945 yılında nükleer güce ilk kez ulaşmış olan ülkedir. Bu ülkelerin oldukça ardında olan diğer ülkeler incelendiğinde; 3. sırada 290’ı konuşlandırılmış 300 nükleer başlığa sahip Fransa, 4. sırada 260 nükleer başlığa sahip Çin Halk Cumhuriyeti, 5. sırada 150’si konuşlandırılmış durumda olan toplam 215 nükleer başlığa sahip Birleşik Krallık (İngiltere), 6. sırada 100-120 arasında nükleer başlığa sahip olduğu öngörülen Pakistan, 7. sırada 90-110 arasında nükleer başlığa sahip olduğu tahmin edilen Hindistan, 8. sırada 80 nükleer başlığı olduğu düşünülen İsrail ve 9. sırada 10’un altında nükleer başlığı olduğu düşünülen Kuzey Kore (Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti) yer almaktadır.

Bu ülkeler arasında ABD, Fransa, Birleşik Krallık (İngiltere), Hindistan ve İsrail demokratik ülkeler olarak kabul edilirken, Rusya otoriter bir demokrasi, Çin Halk Cumhuriyeti serbest piyasa ekonomisine dayalı tek partili (Çin Komünist Partisi) bir otoriter rejim, Kuzey Kore tek adam yönetimine yakın bir komünist yönetim ve Pakistan da İslami-teokratik eğilimleri ağır basan bir seçimli otoriter rejimdir. Özellikle komşusu Güney Kore’ye yaptığı tehditler nedeniyle, Kuzey Kore’nin nükleer gücü sıklıkla ABD ve Güney Kore tarafından eleştiri konusu yapılmaktadır. İsrail’in de, demokratik bir rejim olmasına karşın yayılmacı politikalar izlemesi, Müslüman dünyasında özellikle aşırıcı çevrelerde bu ülkeye yönelik bazı tepkiler doğurmaktadır. Sürekli radikal terör örgütlerinin tehditleri altında yaşayan ve İslami ülkelerle genelde olumsuz ilişkileri olan İsrail’in, nükleer gücünü daha çok “Samson seçeneği” adı verilen ve Holokost’un ardından Yahudilerin bir kez daha toptan yok edilmeye çalışılmasını önlemek amacıyla bir önleyici güç olarak geliştirdiği düşünülmektedir.[4] Nükleer silahlar genelde felaket senaryoları için düşünülürken, ilginç bir şekilde barışa ve istikrara da hizmet edebilir. Örneğin, birbirleriyle toprak sorunları (Keşmir bölgesi) ve tarihsel husumetleri olan Hindistan ve Pakistan, nükleer güçleri sayesinde ilginç bir şekilde kapsamlı savaşa girmekten kaçınmaktadır. Ünlü neo-Realist Uluslararası İlişkiler uzmanlarından Kenneth Waltz, bu durumu “nükleer denge”nin (nuclear balance) barışa hizmet etmesi olarak yorumlamış[5] ve hatta bu sebeple İran İslam Cumhuriyeti’nin de İsrail’e karşı nükleer silaha sahip olması gerektiğini söyleyince[6], dünyada büyük tepki çekmiştir[7].

Ülkelerin nükleer başlıklarının ilk yapılma tarihleri ve türleri

Bunun yanında, nükleer gücün kontrol altına alınması ve insanlığa zarar vermesini önlemek amacıyla, 1996 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Nükleer Denemelerin Kapsamlı Yasaklanması Anlaşması Örgütü’nün kurulması (Comprehensive Nuclear-Test-Ban Treaty – CTBT) kararlaştırılmıştır. Bu anlaşmayı 183 ülke imzalamış ve 164 ülke parlamentosunda da onaylamıştır. Nükleer güce sahip ülkelerden Kuzey Kore, Pakistan ve Hindistan anlaşmayı imzalamamış, ABD, Çin ve İsrail de anlaşmayı imzalamalarına karşın henüz parlamentolarında onaylamamıştır.[8] Bu nedenle, anlaşma ve bu uluslararası kurum, henüz efektif bir yapıda değildir.

Bu ülkeler yanında, Rusya’nın Sovyetler Birliği döneminde izlediği blok politikaları ve ABD’nin başını çektiği NATO ülkelerinin yardımlaşmasının neticesinde, bazı ülkelerin elinde de nükleer başlıklı silahların bulunduğu düşünülmektedir. Örneğin, NATO üyesi olan Türkiye, Belçika, Almanya, İtalya ve Hollanda gibi ülkelerde, NATO’nun sağladığı bazı nükleer başlıklar bulunmaktadır. Bu ülkeler arasında, Adana’daki İncirlik Amerikan Askeri Üssü’nde 50-90 arasında nükleer başlığı bulunan Türkiye ve Aviano Amerikan Askeri Havaalanı ve Ghedi Hava Üssü’nde 70-90 arasında nükleer başlığı olan İtalya öne çıkmaktadır.[9] Bu bilgiler büyük ölçüde doğrulanmış ve kesindir. Buna karşın, Kazakistan, Beyaz Rusya (Belarus), Ukrayna ve Ermenistan gibi eski Sovyet Bloğu ülkelerinde de nükleer başlıkların bulunabileceği iddia edilmektedir. Örneğin, kısa bir süre önce Ermenistan eski Başbakanlarından Hrant Bagratyan, ülkesinin nükleer silahlara sahip olduğunu iddia etmiştir.[10] Ukrayna, Kazakistan ve Belarus, Budapeşte Anlaşması (Mutabakatı) ile[11] toprak bütünlüklerinin garanti altına alınmaları karşılığında Rusya Federasyonu’na nükleer silahlarını devretmiş ülkeler olarak kabul edilmektedirler. Ancak Rusya’nın son Kırım ilhakı örneğinden de kolaylıkla anlaşılabileceği üzere, bu toprak garantilerinin ihlal edilmesi, bu anlaşmaları -en azından Ukrayna açısından- geçersiz kılmıştır.

Nükleer başlıklı silahlar, elbette tüm ülkeler tarafından eşzamanlı olarak yok edilebilirse, bu, dünya barışı adına çok önemli bir kazanım olabilir. Ancak ülkelerin ideolojik ve jeopolitik rekabetleri nedeniyle, bu, kolay kolay gerçekleşebilecek bir durum değildir. Bu nedenle, nükleer silahların yönetimi ve dünya barışı ve dengesinin korunması, 21. yüzyılda en önemli Uluslararası İlişkiler konularından biri olacaktır. Bu noktada, karar alma mekanizmalarının şahsileştirildiği Kuzey Kore gibi ülkelere karşı tepki gösterilmeli, karar alma mekanizmaları parlamentolar ve halklarının denetiminde olan demokratik ülkelere ise destek verilmelidir. Bu sebeple, demokratik rejimini geliştirmesi durumunda, Türkiye’nin de ileride nükleer güce ulaşması mümkün olabilir.

Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ


[3] Kısa özeti buradan görülebilir; http://www.sipri.org/research/armaments/nuclear-forces.

1 yorum:

Jr. Williams dedi ki...

I am satisfied that you simply shared this useful information with us.
social rewards